2 Şubat 2010 Salı

TÜNEL




Giriş daralır , karanlık siyahlaşır , tünel terler , içerde şekilsiz ve hızlıca ilerleyen insanların yüzlerindeki ifadesiz ifadelerden biriyle göz göze gelme ihtimali midenin tam girişinde kitlenir kalır , adımlarının her geriye gidişinde tünel seni daha da sevmeye başlar , sana sarılmak ister , sana doğru adım atar ve bebek bakışıyla bakar.

Karakterlerini yapıldıkları anda kaybetmiş ağlayan duvarlar neden ağladıklarını bilmeden kafalarını öne eymişler , göz kapakları yarım açık ve acıklı bir kaçamak bakışla sana bakıp iç çekiyorlar. İnsanların birbirlerine teğet geçen omuzları bile temas etmekten ürker halde.

İlk adımlarından sonra hissettiğin şey midende nerden kaynaklandığını anlamadığın garip bir mide bulantısı , tam anlamıyla net göremezken girdiğin tünelde hiç ışık yok , duvarlarda çiş kokusu , dengeni kaybedip dokunduğun duvardan eline bulaşan gri kireç burdan geçmiş ve muhtemelen içinde yenircesine sigara içilmiş uzun yol tır şöförlerinin makinalarından çıkmış egsoz gazıyla pis bir koku yaymakta , daha da derinlerinde tünelin şen ve sinir bozukluğu içeren histerik kahkahalar atılmakta , seslerin geldiği yere gittikçe neşelenme umudun hayatın boyunca seni saran klastrofobi yüzünden tam ters etkiyle korkuya dönüşürken ve tünele nasıl girdiğini bile tam olarak anlamamışken , anlayamazken , anlamak istememezken ve anladığında iğrenirken , kısa aralıklarla arkanda birinin seninle aynı nefesi soluduğunu düşünerek ve paranoyakça her an sırtında bir elin sana dokunması beklerken , ve hatta dokunduğunda yapabileceklerini kafanın bir yerinde yaşayarak en optimum hayatta kalma reaksiyonunu nasıl gösterebileceğini çoktan saptamışken , sen artık insan deyilken ; bir korku plazması halinde insanmış gibi adım atarken ; gelen arabaların şöför mahallerinde gözlerinin içini örtmüş , ağlamayı unutmuş , sevişmeyi ezberlemiş , sevmeyi kanırtıp yalama yapmış vida insanların hiç bir zaman girmeleri mümkün olmayan dübellere doğru son sürat gaza basarken seni esgeçmelerini umursamadığını düşünerek avunurken ; ayakkabılarının tabanları kılıç gibi seni doğrarken , kanadığın hissini yaşadığın eski aşklarla bağdaştırdığında aklına gelen ilk aşkının yüzünü anımsamaya çalışıp ; başaramazken , yaşadığın panik ve ölesiye kaçma hissinin geçici ve dönemsel olmasını umarken aklına gelen şizofreni ihtimalinin fazladan paniğiyle nefes alışverişinin her an durabileceğini düşünürken ve kalbinin sesini bir anda duyamazken , nabzını yoklarken ve en son durup elini göğüs kafesinin üzerine koyup ufakda olsa bir kıpırtı hissetmeye çalışırken ve hiç bir ses duymazken.

Duvarlarlara yaklaştıkça duvarlaştığını , asfalta indikçe ufalıp böcekleştiğini , karşıdan gelen pazar torbalı boncuk boncuk ter damlayan amcaya değdiğinde yeşil plastik askerler gibi yana devrilip bir daha asla kalkamayacığını düşünen beyninin içindeki adamın aslında sen olmayı uzun süre önce sana haber vermeden bıraktığını , arkasında sadece başkalarından duyduğun öğütlerden oluşmuş bir geçici bir kaplumbağa beyniyle birazda geri dönüşümlü çöp bıraktığını anladığında duyduğun hayal kırıklığını hissetmeye çalışıp hissedemezken.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder